Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 469 sanıklı davaya tanık beyanlarıyla devam edildi.
13.10.2018 17:56 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 469 sanıklı davaya tanık beyanlarıyla devam edildi.
01.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya sanıklar ve yakınları ile müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Akıncı Üssü'nde "Rapcon" olarak bilinen meydan radar cihazında görev yaptığını belirten Astsubay H.A.B, yarım gün mesainin ardından eve gittiğini ancak 20.30'da uçuş olacağı belirtilerek çağrıldığını söyledi.
H.A.B, özel aracıyla 21.40 gibi üsse gittiğini ve radar cihazına geçtiğini dile getirerek, hazırlıklarını tamamladıklarını ve 22.00 gibi iki F-16'nın havalandığını anlattı.
Uçakların kalkıştan sonra Ankara üzerine yöneldiklerini belirten H.A.B, uçakların uçuş bilgi sisteminde kayıtlı bilgilerinin olmadığını kaydetti.
H.A.B, "Aslan" çağrı adlı uçakların şehrin üzerinde tur attıklarını ifade ederek, inen uçakları "Esenboğa yaklaşmaya" bildirmeleri gerektiğini söyledi.
H.A.B, uçuş bilgisi olmadığı için Akıncı kuleyle de irtibat kurduğunu ve kuledeki kişinin "Gizli görev. Uçuşlarımız başlıyor." dediğini belirterek, "Esenboğa yaklaşmaya" da böyle söylediklerini aktardı.
Ankara üzerindeki uçaklar tura devam ederken Diyarbakır'dan geldiğini anladığı ikisi "Pars", dördü de "Atmaca" çağrı adını kullanan uçakların kendileriyle temas kurduğunu dile getiren H.A.B, uçakların meydana yaklaşırken 10 mil kala Ankara üzerine döndükleri bilgisini verdi.
H.A.B, bu uçakların da şehir üzerinde tur attığını kaydederek, yaklaşık 25 dakika sonra tekrar temas kurup iniş yaptıklarını söyledi.
Kulenin ayrıca "yurtta sulh" diyen helikopterlerin iniş yapacağını bildirdiğini anlatan H.A.B, bu şekilde 2-3 helikopterin temas ettiğini, onları daha sonra kule kanalına yönlendirdiklerini dile getirdi.
H.A.B, bazı helikopterlerin ise kendileriyle hiç temas kurmadan iniş yaptığını söyledi. Helikopterlerde, onları tanıdıkları sistemlerin kapalı olduğunu anlatan H.A.B, ayrıca F-16'ların da irtifa sistemlerinin kapalı olduğunu, zaman zaman gözden kaybettikleri uçakların dalış yapıp çıktıkları beyanında bulundu.
İlk kalkan iki F-16'nın bir buçuk saat uçtuktan sonra iniş yaptığını, sonrasında da iniş kalkışların devam ettiğini belirten H.A.B, Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nden (BHHM) aranıp havadaki uçakların çağrılması talimatı verildiğini bildirdi.
H.A.B, bunu kulede, yönlendirildiği yarbay Hakan Karakuş'a aktardığını, onun da "Anlaşıldı. Biraz daha dursunlar." dediğini aktararak, bir ara BHHM'den "Rapcon"un kapatılmasının istendiğini ancak kapattıklarında kayıt yapılamaması dolayısıyla bunu yerine getirmediklerini söyledi.
Tek kalkan F-16'nın İncirlik'ten geldiğini düşündüğü iki F-16 tarafından kovalandığını ve Akıncı'ya inme talimatı verildiğini belirten H.A.B, bu uçağın talimatları yerine getirdiğini beyan etti.
H.A.B, daha sonra kalkan ikinci F16'nın ise talimatlara uymadığını ancak İncirlik'ten kalktığını düşündüğü jetlerin "Talimatlarımıza uymazsan ateş edeceğiz." demesi üzerine bu uçağın da Akıncı'ya iniş yaptığını anlattı.
H.A.B, sonra da Akıncı Üssü'ne doğru atış yapıldığını kaydetti.
Tanık Astubay E.Ö'nün beyanından sonra duruşmaya yarına kadar ara verildi.
02.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya sanıklar ve yakınları ile müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Tanık astsubay A.A, darbe girişiminin yaşandığı dönemde üste araç tahsis kısmında nöbetçi olduğunu belirterek, akşam uçaklar kalktıktan hemen sonra 143. Filo komutanı yarbay Mustafa Azimetli'nin otobüs istediğini söyledi.
Ardından da üs komutanı tuğgeneral Hakan Evrim'in bizzat arayıp, biraz da bağırarak, acil otobüs talebinde bulunduğunu ifade eden A.A, nöbetçi uzman çavuş E.Ş'yi otobüsle gönderdiğini kaydetti. A.A, ilerleyen saatlerde E.Ş. ile irtibat kurduğunu, onun da teçhizatlı kişilerin otobüse bindiğini ve zorla Genelkurmay Başkanlığına götürüldüğünü, burada çatışma çıkması üzerine sığınakta beklediğini söylediğini aktardı.
Bir süre sonra da araç tahsise Mustafa Azimetli'nin yanında 10 kadar silahlı teğmen ile geldiğini bildiren A.A, yakıt istediklerini, bununla ilgili görevli olmadığını söylemesi üzerine ayrıldıklarını anlattı. A.A, onlar çıktıktan sonra Ankara'nın bombalandığını öğrendiğini ifade ederek, daha sonra Yarbay İbrahim Galin ile irtibat sağladığını kaydetti.
Nöbetçi amir yüzbaşı Cihan Özgüç'ün de arayıp uçaklara yakıt verilmemesini emrettiğini dile getiren A.A, bunun üzerine yakıt tankerlerinin yanına gidip anahtarlarını aldığını ve sakladığını bildirdi.
A.A, araç tahsise döndüğünde oraya gelen bir grubun yine yakıt istediğini, yakıt olmadığını belirtmesi üzerine kendisini ve yanındaki iki kişiyi üs komutanı Hakan Evrim'in yanına zorla götürdüklerini kaydetti. 143. Filo önünde durduktan sonra Hakan Evrim'in de makam aracıyla geldiğini, yakıt alınması gerektiğini söylediğini anlatan A.A, yine yakıt olmadığını beyan ettiğini, bunun üzerine NATO tesislerine gidilmesini kararlaştırdıklarını bildirdi.
A.A, tesislere götürüldüklerini ancak kapının kilitli olduğunu dile getirerek, "Askeri üniforma giymiş teröristler, kapıyı açmak için zorladılar." dedi.
Daha sonra anahtarın bulunup kapının açıldığını söyleyen A.A, görevli uzman çavuşa yakıt vermeme yönünde imada bulunduğunu, uzman çavuşun da yanlış vanayı gösterdiğini belirtti.
A.A, darbecilere yakıt verilmediğini söyledi.
Darbecileri kaçmaya çalışırken yakalamışlar
Tanık T.K. de 15 Temmuz'da vardiya astsubayı olduğunu belirterek, akşam Ümit Yıldız başçavuşun telefon ederek karışık bir durum olduğunu, ulaşabildiği personelle üsse gelmesini söylediğini aktardı.
Televizyonu açtığında köprülerin kapatıldığını gördüğünü, askeri bir kalkışma olduğunu öğrendiğini belirten T.K, bazı personeli aradığını ve üsse gittiklerini kaydetti.
Sincan nizamiyesinden girmek istediklerinde nizamiyede bulunan tam teçhizatlı MAK personeli bir askerle tartıştıklarını, bu kişinin havaya bir el ateş ettiğini anlatan T.K, güvenlik personeli olduklarını belirttikten bir süre sonra içeri alındıklarını dile getirdi.
T.K, güvenlik taburuna gittiklerini, buradaki personele durumu sorduğunu ifade ederek, onların da terör saldırısı olduğunu ve takviye personelin birliğe geldiğini anlattıklarını söyledi. "Ne terör saldırısı, dışarıda bir kalkışma oluyor, haberiniz var mı?" dediğini anlatan T.K, olmadığı söylenince televizyonu açtırdığını ve yaşananları onların da gördüğünü bildirdi.
T.K, darbecilere karşı durmak gerektiğini aralarında konuştuktan sonra güvenli bir yer olarak lojmanlardaki bir uzman çavuşun evini seçtiklerini ve burayı karargah gibi kullandıklarını dile getirerek, içerideki timleri devriyeye çıkardıklarını ve içerden bilgi aldıklarını belirtti.
Güneş doğduktan sonra pistin vurulduğunu ve üsse girmeye karar verdiklerini, bunun için de iki tim oluşturduklarını dile getiren T.K, nizamiyenin terk edildiğini gördüklerini aktardı.
Albayı saklanırken yakalamışlar
T.K, nöbet kulelerinden kimliği tespit edilemeyen şahıslar görüldüğüne dair anonslar geldiğini, "Kuzey nizamiye bölgesinde sundurmanın altında bir şahıs var." denilmesi üzerine buraya geçtiklerini bildirdi. T.K, "Olay yerine gittik. Araçtan indik. Silahlarımızı doldurduk. Yaklaştık. Sivil kıyafetli biri vardı. Tabancasına doğrulur gibi yaptı. Çekmedi. Keşke çekseydi. Teslim oldu. O kişiyi çok iyi hatırlıyorum. Kurmay albay Ali Eraslan. Dört tim personeliyle derdest ettik." diye konuştu.
Başka anonslar da geçtiğini anlatan T.K, ayaklarında MAK'çıların kullandığı bot olan sekiz sivil kıyafetliyi derdest ettiklerini bildirdi. T.K, bu sırada gri bir araç geldiğini, onu da durdurduklarını, sorduklarında içindeki kişinin Akın Öztürk'ün koruma astsubayı olduğunu söylediğini belirterek, etkisiz hale getirmeye çalıştıkları sırada Yarbay İbrahim Galin'in geldiğini kaydetti.
T.K, ayrıca daha önce yakaladıkları kişileri bir nizamiyeye götürdüklerini, sekiz kişiyi derdest etmeden önce nizamiyedeyken askeri inzibat aracının geldiğini söyledi. T.K, içinde yarbay askeri savcı ve teğmen bulunan aracı durdurduklarını belirterek, kim olduklarını sorduğunu ifade etti. T.K, sözlerini şöyle sürdürdü:
"(Biz, askeri hakim, savcıyız. Siz napıyorsunuz?) dediler burada. 'Biz buradakileri etkisiz hale getiriyoruz' dedik. 'Bu saatten sonra sakın silahlı bir şeye girmeyin' dedi. 'Biz içerideki ekiple görüştük. Teslim almaya geldik' dedi. 'Ne görüşüyorsunuz?' dedik, ortalık karışmış. Kimliklerini aldık. Eskişehir'i güvenilir biliyoruz. Eskişehir'den 'Böyle bir şey var' dediler. 'Hakim bey, yakaladıklarımız var, onları da teslim edelim' dedik. Teğmeni indirdi, 'sen onları teslim al' dedi. Tutanak tuttuk. Tutanaklarla beraber Ümit başçavuş yakaladığımız kişileri karargaha götürdü ve gelen askeri savcıya teslim etti. Ama o sekiz kişinin tutanağı tutulmadı. Genelde olay böyle gelişti. Eğer hakim, savcı gelmeseydi biz 141. ve 143. filoya girecektik."
Karargah bölgesinde daha önce derdest edilen bazı kişilerin ellerindeki kelepçelerin olmadığını gördüğünü söyleyen T.K, ilerleyen saatlerde de özel harekat polisi ile sivil savcıların geldiğini kaydetti.
Tanıklar O.D. ve O.G'nin de beyanda bulunduğu duruşmaya devam edildi.
Tanık sıfatıyla ifade veren astsubay Ümit Y, olay tarihinde Akıncı Üssünde görevli olduğunu, devriye görevini yerine getirdikten sonra saat 21.30 sularında kışla giriş çıkışının kapatıldığına dair telefon geldiğini dile getirdi.
Ümit Y, nizamiye bölgesine, neler olduğunu öğrenmek için gittiğinde, Akıncı Üssünde görevli olmayan kişileri gördüğünü, kendisini "Yüzbaşı Halil" olarak tanıtan kişinin, büyük bir terör saldırısı olabileceğini söylediğini aktardı.
Bu bilginin doğru olabileceğini değerlendirmesi üzerine nizamiye bölgesine asker takviyesi yaptığını anlatan Ümit Y, nizamiye önünde sivil vatandaşların gelmeye başlaması üzerine şüphelendiğini kaydetti. Ümit Y, bu sırada "Yüzbaşı Halil" ile aralarında geçen konuşmayı şu sözlerle aktardı:
"Yüzbaşı Halil'e, 'Bunlar kim?' diye sordum, Suriye yanlıları olduğunu söyledi. 'Ama ellerinde Türk bayrağı var.' dedim. Terörle mücadelede kullanılan uçaklar neden bizim üssümüzden kalkıyor diye sordum. Bundan bir süre sonra telefon kullanmamızı yasakladılar. Arka tarafta bir yere geçerek eşimi aradım, haberlerde darbe girişiminden bahsedildiğini, Akıncı Üssünden kalkan uçakların buna destek verdiğini söyledi. Daha sonra çalışma arkadaşlarımla görüşmemden sonra bu haberlerin doğru olabileceğini değerlendirdim."
"Yüzlerce mermi atılıyordu"
Yaşanan gelişmeler üzerine yaklaşık 8-10 kişilik bir ekiple lojmandaki evlerden birine geçtiklerini, burada darbecilere karşı ne yapacaklarını konuştuklarını anlatan Ümit Y, yanlarındaki subaylardan birinin, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu ile görüştüğünü, uçakların kalkışının engellenmesi için pistin bombalanması ve yakıt alımının durdurulması konularını konuştuklarını beyan etti.
Sayıca az oldukları için başarısız olma ihtimali üzerine beklemeye başladıklarını ve erlerin güvenliğini sağlamaya çabaladığını dile getiren Ümit Y, bölük komutanının da sivil vatandaşların canını tehlikeye sokacak bir harekette bulunmamaları emrini verdiğini bildirdi.
Darbe girişiminin başarısız olduğunun anlaşılmasından sonra kaçmaya çalışan darbecileri yakalamaya çalıştıklarını belirten Ümit Y, özel harekat polisleri ile hareket ederek kışla güvenliğini sağlamaya çalıştıklarını kaydetti.
Tanık Ümit Y, teslim aldıkları şüphelilere, neden üsse geldiklerini sorduğunda, "Ot biçmeye geldik." diye cevap verenlerin olduğunu ifade etti.
Mahkeme heyetinin darbeciler tarafından sivillere ateş edilip edilmediği sorulması üzerine Ümit Y, "Sivil halk geldiği anda yüzlerce mermi atılıyordu." diye konuştu.
Tanık sıfatıyla ifade veren astsubay Hüseyin Ü, 15 Temmuz'da aynı yerde görev yaptığı astsubay Selim'in kendisine önceki akşam bakım komutanı olan eski binbaşı Ersin Eryiğit'in 12 adet bomba hazırlanmasını istediğini söylediğini, Eryiğit'e nedenini sorduğunda gizli bir görev olduğu cevabını verdiğini kendisine aktardığını beyan etti.
Olay gününde, hazırlanması istenen mühimmata ilişkin hazırlık yaptıklarını anlatan Hüseyin Ü, akşam saatlerinde cephanelik bölgesine gelen isimlikleri sökülmüş teğmenlerin de silah ve mühimmat istediklerini ancak emir olmadığı için bunu gerçekleştirmediklerini dile getirdi.
Bundan bir süre sonra uçakların kalkış yaptığını, silah seslerinin gelmeye başladığını ifade eden Hüseyin Ü, televizyondan da o dönem başbakan olan Binali Yıldırım'ın, "askeri kalkışma" olduğuna dair açıklamalarını duyduğunu anlattı.
Uçak filolarından gelen bomba hazırlamaları isteğini kanunsuz bir işe karışmamak için yazılı emir isteyerek geri çevirdiğini söyleyen Hüseyin Ü, sabaha kadar yanındaki askerlerle cephanelikte beklediklerini belirtti.
Sabah saatlerinde başarısız olan darbecilerin kaçmaya başlaması üzerine kolluk kuvvetlerini arayarak darbecilerin yakalanması için çalıştıklarını ifade eden tanık Hüseyin Ü, olaylar hakkındaki bilgisinin bunlar olduğunu aktardı.
Davanın görülmesine yarın devam edilecek.
Akın Öztürk'ün rehine oyunu tutmadı: Beni de kurtardın
Öte yandan dava sanıklarından Akın Öztürk'ün rehine numarası planı işlemedi. FETÖ'cü darbe girişimi sırasında Akıncı Üssü'nde görev yapan Albay İbrahim Galin, kalkışmanın askeri kanat sorumlusu Akın Öztük'ün sanki kendisi de rehin alınmış gibi "Beni de kurtardın Galin" diyerek sarılmak istediğini, kendisinin bunu reddettiğini söyledi. Tanık Galin, darbecilerin askeri savcılar eliyle evrak imha ettiklerini kaydetti.
Akıncı Üssü davasının dünkü duruşmasında, o dönemde yarbay rütbesi ile görev yapan Uçaksavar Tabur Komutanı Albay İbrahim Galin ifadesinde, darbecilerin Akıncı Üssü'ndeki faaliyetlerini anlatırken, özellikle darbeci general Akın Öztürk'ün, kalkışma başarısız olunca yaptığı takiyeleri gözler önüne serdi.
Sabah'ın haberine göre; Galin ifadesinde, darbecilerin derdest ettiği ve aralarında dönemin Genelkurmay 2'nci Başkanı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in de bulunduğu generallerle diğer askerleri kurtarma faaliyetlerini anlattı. Güler'in dirseklerinin yaralı olduğunu anlatan Galin kurtarma faaliyeti sırasında darbeci Akın Öztürk'ün sergilediği takiyeyi özetle şöyle anlattı:
"İçeride elleri ve ayakları kelepçelenmiş üst rütbeli askerler vardı. Bunları makasla kesip kurtardık. Bu sırada orada bulunan ancak derdest edilmediği her halinden belli olan Akın Öztürk de bana doğru yönelip, 'beni de kurtardın Galin' diyerek sarılmak istedi. Ben Akın Öztürk'ün durumunu derdest edilenlerden farklı değerlendirdiğim için sarılma isteğini elimle iterek reddettim."
Tanık Albay Galin, üssün karargah binası içinde bazı üst rütbeli askerleri kurtardıktan sonra Yuva-4 misafirhanesinde de esirlerin bulunduğunun söylendiğini, aralarında Akın Öztürk'ün de yer aldığı grubun buradaki kişilerin de kurtarılması için oraya gidilmesini istediğini anlatırken darbeci Öztürk'ün kendisini nasıl ele verdiğini de şu sözleriyle aktardı:
"Benden kendilerini Yuva- 4 misafirhanesine götürmemi istediler. Ben bunlardan şüphelendiğim için yolun bir bölümünde, normal yoldan saparak daha uzun ve kötü yoldan gitmek istedim. Az önce kendilerini oraya götürmemi isteyen bu kişiler benim başka yola sapmama rağmen kendileri normal düzgün yoldan gittiler. Buradan da aslında derdest edilen komutanların nerede olduklarını anladım. Orada yaklaşık 10 generali ve üst rütbeli kişiyi kurtardıktan sonra Akın Öztürk, 'diğer 6 kişi nerde' diye sordu. Bu sözünden de Öztürk'ün aslında orada kaç kişi olduğunu önceden bildiğini fark ettim.
Tanık İbrahim Galin darbecilerin, kalkışmanın başarısız olacağını anladıktan sonraki aşamada delilleri nasıl yok etmeye çalıştıklarını, bunu da kalkışma faaliyetinden hemen sonra üsse gelen ve daha sonradan FETÖ'cü oldukları anlaşılan askeri savcılar eliyle yaptıklarını da şöyle kaydetti:
"İlerleyen saatlerde sürekli bazı evrakların kırpıldığını gözlemledim. Bu faaliyeti askeri savcılar yürütüyordu. Üs Komutanı darbeci Hakan Evrim'in odasında da bu faaliyet yürütülüyordu. Sonradan da üssün birçok yerinde kırılmış, atılmış tabletler, cep telefonları, sim kartları gördük. Adli makamlara haber vererek bu delillerin toplanmasını sağladık."
03.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar ve yakınları ile müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Darbe girişiminin yaşandığı gece üste nöbetçi olduğunu belirten tanık tabip üsteğmen B.K, uçuşlar bittikten sonra mesaiyi terk edebildiğini, o gün saat 13.00 gibi uçuşların sona erdiğini, ancak yedek meydanı saat 16.00'ya kadar beklediğini anlattı.
B.K, kuleye çıktığını ifade ederek, bir telefon trafiği olduğunu ve terörle mücadele harekatından bahsedildiğini dile getirdi. Daha sonra kendisine, ayrılabileceğinin söylendiğine işaret eden B.K, saat 19.30 gibi aranıp üsse dönmesinin istendiğini bildirdi.
B.K, uçuş öncesi pilotları rutin muayene için 141. Filo'ya gittiğini ifade ederek, filo kapısındaki nöbetçi kursiyer teğmenlerin kendisini içeri almadığını belirtti. B.K, sağlık amirliğine döndüğünü dile getirerek, uçacak kişilerin de sisteme kaydının bulunmadığını söyledi.
Amirlerine durumu ilettiğini, onların da amirlikten çıkmamasını ve işini yapmasını söylediklerini anlatan B.K, televizyondan haberleri izlediğini ifade etti.
B.K, saat 23.00 sonrası gelen bir askerin, bir korgeneralin muayenesi olduğunu söylemesi üzerine hazırlık yaptığını ve birlikte çıktıklarına değinerek, "Yuva 4" misafirhanesine gittiklerinde elleri ve gözleri bağlı bir tuğgeneral gördüğünü vurguladı.
B.K, tuğgeneralin başında bir binbaşı ve yarbay durduğunu, yarbayın kendisine "Kesinlikle çözmüyorsun. Sadece işini yapıyorsun." diye sert bir şekilde talimat verdiğini bildirdi.
Muayenesinin ardından amirliğe getirildiğini ifade eden B.K, saat 05.00 civarında lojman nizamiyesindeki olaylar nedeniyle arandığını vurguladı. B.K, ilkyardım malzemelerini alıp çıktığını, olay yerindekilere 112'yi aramasını söylediğini ve kendisinin de aradığını belirterek, gittiğinde durumu görünce ek ambulans için 112'yi tekrar aradığını kaydetti.
Olay yerinde 5-6 kişinin öldüğünü gördüğünü, yaralılara müdahale ettiğini dile getiren B.K, nizamiyede tanımadığı rütbeli bir yarbay ve ilk etapta Özel Kuvvetler'den olduğunu düşündüğü ancak sonradan SAT'çı olduğunu öğrendiği askerlerin de bulunduğunu söyledi.
Yaralılara müdahale ederken nizamiyede görevli üssün uzman çavuşlarının yardım ettiğini aktaran B.K, binbaşı Murat Bicil'i de orada gördüğünü, durumu diğerlerine göre nispeten hafif olan yaralılardan bazılarının sivil araçlarla götürüldüğünü, bazılarını 112 ekiplerinin aldığını, Bicil'e söyledikten sonra bir yaralıyı da kendi ambulanslarıyla sevk ettiklerini anlattı.
B.K, son yaralıyı da sevk ettikten sonra sağlık amirliğine geçtiğini, bundan sonra oraya getirilen yaralı bir yüzbaşıya baktığını, zaman kaybını önlemek için araçtan indirilmeden hızlı bir şekilde hastaneye götürülmesini söylediğini dile getirdi.
Pistin saat 08.00 gibi bombalanmasının ardından nizamiyedeki olaylar nedeniyle çağırdığı hemşire ve askerlerle sığınağa geçtiklerine işaret eden B.K, akşama kadar bekledikten sonra evlerine gittiklerini ifade etti.
"Bize terörle mücadele harekatı kapsamında görev verildi"
15 Temmuz'da Hava Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı'nda albay rütbesiyle Muharip Uçak Yönetim Şube Müdürü görevinde olan Tuğgeneral Murat Islıoğlu, evindeyken F16'ların uçtuğunu görünce soruşturduğunu, yakın olduğu için Akıncı Üssü'nde bakım faaliyetlerinin yürütüldüğü uzman tahsisi aradığını kaydetti.
Islıoğlu, "Oradan bazı çocuklara sordum. Zor cevap aldım. 'Komutanım, bize terörle mücadele harekatı kapsamında bir görev verildi. Biz de bunu gizlilik içinde yürütüyoruz. Bu kapsamdadır bu uçaklar.' dedi. Konuşmalarından, uçakların Kızılay'da uçtuğunu bilmediklerini düşündüm, onların da bir şaşkınlık içinde olduklarını gördüm." dedi.
Islıoğlu, birinci ve ikinci sicil amirlerini aradığını ancak ulaşamadığını, ulaştığı Tuğgeneral Göksel Kahya'ya anlam veremediği bu durumu arz ettiğini anlattı.
Kışlaya gittiğini, burada Ulaştırma Şube Müdürü Albay İhsan Kaplan, Göksel Kahya ve nöbetçi amir ile bir araya geldikleri bilgisini veren Islıoğlu, şunları kaydetti:
"Kimi aradıysam büyük bir panik içindeydi. Benim tahlil ettiğim, böyle bir vakanın terörle mücadele kapsamında yapıldığı yönündeydi. Ben de kendilerine bunun doğru olmadığını televizyonu takip etmelerini söyledim. Kendi canlarını da koruyarak mümkün olduğunca yerde bulunan uçakların uçurulmayacağına yönelik talimatlar verdim."
Uçakların Akıncı Üssü'ne dolu depoyla indiğini öğrendikten sonra aklına tanker uçakların geldiğini, bunun üzerine İncirlik Üssü'ndeki bakım komutanı Hamza Aras'ı aradığını bildiren Islıoğlu, ona "Niye uçakları kaldırıyorsun? Kaç uçağın var havada, kalkacak uçak var mı?" diye sorular sorduğunu dile getirdi.
Islıoğlu, Aras'ın da bir tane uçağın havada bulunduğunu, bir tane uçağın da kalkmak üzere olduğunu ifade etmesi üzerine, "Sakın kaldırma. Durumu görmüyor musun?" dediğini söyledi. Aras'ın ise "Komutanım, biz terörle mücadele görevi yaptığımızı değerlendiriyoruz. Bu yönde çalışıyoruz, o yüzden bu görevi ifa ediyoruz." ifadelerini kullandığını belirten Islıoğlu, ancak bu konuşmayı yaptığı saatin 03.00-04.00 civarı olduğunu söyledi.
Mahkeme Başkanı'nın, Akıncı Üssü'ndeki rütbelileri arayıp aramadığını sorması üzerine de Islıoğlu, üs komutanını aradığını ancak tanımadığı karacı ya da Özel Kuvvetler mensubu birinin telefonu açtığını "Sen kimsin, ne arıyorsun orada?" demesi üzerine telefonu yüzüne kapattığını anlattı.
Islıoğlu, ayrıca İstanbul'da da uçaklar uçtuğu bilgisi üzerine, bunların Bandırma'dan kalkmış olabileceğini değerlendirerek, 6. Ana Jet Üs Komutanı Tuğgeneral Rüştü Çelenk'i aradığını, "Düğünden çıktım. Annemin evinde dinleniyorum. Bir şeyden haberim yok." yanıtını aldığını ve çok şaşırdığını sözlerine ekledi.
Tanık Teknisyen Astsubay D.İ.K, mesaiye gittikten sonra uçaklara mühimmat yüklemesi yapılacağının bildirildiğini, bunun üzerine ekiplere ayrıldıklarını ve verilen görevleri yerine getirdiklerini anlattı.
D.İ.K, uçaklara yükleme yapılırken hatta sivil giyimli, bavullu iki kişi gördüğünü, bu kişilerin hat bakım binasına girdiğini, çıktıklarında da kamuflajlı olduklarını bildirdi.
Yükleme tamamlandıktan sonra atölyeye geçtiklerini, saat 22.30 gibi de haberlerde uçakların Ankara üzerinde uçtuklarını gördüklerini belirten D.İ.K, Başbakanın da kalkışmadan bahsetmesi üzerine durumu anladıklarını ifade etti.
D.İ.K, tabur komutanının üs komutanı Hakan Evrim ile görüşmek üzere 143. Filo binasına gittiğini ancak görüşemeden döndüğünü, kapıdaki silahlı bir teğmenin kendisini almadığını anlattığını söyledi.
"Biz işlem yapmak istemiyoruz." deyince tabur komutanının bir kez daha Evrim ile görüşmek için gittiğini ancak 143. Filo'da tanımadığı bir yüzbaşıyla görüştüğünü aktardığını belirten D.İ.K, yüzbaşıya ekibin işlem yapmak istemediğini ilettiğini, yüzbaşının da "Yapmak istemiyorlarsa zorla yaptırırız." dediğini kaydetti.
D.İ.K, hangar önündeyken ellerinde silah olan iki kişinin geldiğini, atölye komutanının ise kendilerini atölyeye götürdüğünü, ardından da ışıkları, bilgisayarları kapattırdığını aktardı.
Uçak Bakım Komutanına da "Biz bu işi yapmayacağız." dediklerinde, onun da "Yapmayın arkadaşlar." dediğini belirten D.İ.K, saat 00.00 civarında jandarmayı ve emniyeti arayıp durumu bildirdiklerini kaydetti.
D.İ.K, sabah bir F-16'nın pisti vurmasının ardından nizamiyelerin açıldığını öğrendiklerini, bundan sonra da oradan çıkış yaptığını ifade etti.
Tanık D.K. ise 15 Temmuz'da Akıncı Üssü'nde akaryakıt hizmetleri tabur komutanı olarak görev yaptığını ifade ederek, o gün mesainin erken bitmesinin ardından evine gittiğini söyledi.
D.K, komşularının uyarması üzerine saat 23.30'da televizyonu açtığını ve yaşananlardan haberdar olduğunu belirterek, bölük komutanını ve birliğini aradığını aktardı.
Birliğindeki uzman çavuşların da kendisini zaman zaman arayıp akaryakıt isteğinde bulunulduğunu bildirdiğini belirten D.K, darbe girişiminde bulunanlara akaryakıt verilmemesi için çalıştığını anlattı.
D.K, saat 07.30'da da uzman çavuş M.O.T'nin arayıp bir binbaşının kendisiyle görüşmek istediğini, bunun üzerine o kişiyle görüştüğünü ifade ederek, kendisini "Mustafa binbaşı" diye tanıtan bu kişinin akaryakıt alınabilecek NATO tesislerinin nasıl çalıştığını sorduğunu aktardı. D.K, "Ben de durumu bilmediğimi söyledim. Akabinde bunun üs komutanı Hakan Evrim'in emri olduğunu söyledi. 'Ben sıralı komutanlarımdan emir alırım. Siz bana emir veremezsiniz' dedim ve konuşmayı sonlandırdım." diye konuştu.
Diğer tanık beyanlarının ardından duruşmaya yarına kadar ara verildi.
05.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, Tuğgeneral Cemal Balıkçı, 15 Temmuz akşamı yaşadıklarını anlattı.
Olay tarihinde Balıkesir 9. Ana Jet Üs Komutanlığında görevli olduğunu belirten Balıkçı, Ankara'nın uçaklar tarafından bombalandığına ilişkin haberleri gördüğünü ifade etti.
İlerleyen saatlerde odasına gelen şoförünün sivil giyimli bir kişinin makam aracını istediğini söylediğini, bu duruma anlam veremediğini dile getiren Balıkçı, "Aracımı veremeyeceğimi söyledikten sonra bu şahıs odama gelerek aracı bir kez daha istedi. Ben de ülkenin genel durumunun karışık olduğunu, aracımı veremeyeceğimi yineledim. Odamdan ayrılınca bu şahsın kim olduğunu sordum çünkü sivil giyinmişti. Bana bu kişinin kurmay yüzbaşı Volkan Boy olduğu bilgisini verdiler." dedi.
Boy'un makam aracını neden istediğine dair bilgisinin bulunmadığını ifade eden Balıkçı, bu durumu sanık Boy'a da soramadığını sözlerine ekledi.
Tanık Yavuz Selim Kılıç da Balıkesir'den kalkan ve İstanbul semalarında uçan iki uçağın bir zaman sonra üsse döndüğünü söyledi.
Albay Nedim Bildik ile iniş yapan uçak pilotlarının yanına gittiklerini anlatan Kılıç, bu esnada sivil olarak gördüğü Boy'a neden üsse geldiğini sorduğunu ifade etti.
Boy'un kendisine Balıkesir'de tatilde olduğunu, ortalığın karışık olması nedeniyle üsse geldiğini söylediğini bildiren Kılıç, "Başka bir yerde görevli olan bir askerin o gece üsse gelmesi normal değildi. Üsse nasıl girdiği konusunda bilgim yok." diye konuştu.
- "Teslim etmemiz için emir geldi"
Olay tarihinde geçici görevle Adana İncirlik Üssü'nde görevli olduğunu belirten tanık Albay Nejat Şimşek ise akşam saatlerinde kendisine telefonla ulaşan Tuğgeneral İrfan Özsert'in İstanbul'daki boğaz köprülerinin askerlerce kapatıldığı bilgisini verdiğini aktardı.
Bu görüşmenin ardından Ankara'da uçakların sivil yerleşim yerlerini vurduklarına dair haberler aldıklarını ifade eden Şimşek, daha sonra Tuğgeneral Özsert ile görev yaptıkları karargaha gitmeye karar verdiklerini anlattı.
Karargahta karşılaştıkları Amerikanlı ve İngiliz komutanlara yaşanan durumun geçici olduğunu, her şeyin kontrol altına alınacağını söylediklerini aktaran Şimşek, sabah saatlerinde dönemin Tümen Komutanı Tümgeneral Osman Erbaş'ın savcılık tarafından hakkında gözaltı kararı verilen eski İncirlik 10. Tanker Üs komutanı sanık tuğgeneral Bekir Ercan Van'ın yetkililere teslim edilmesi emrini verdiğini bildirdi.
Bunun üzerine Özsert ve Albay Ahmet Önal ile Van'ın karargahtaki odasına gittiklerini belirten Şimşek, "Üs komutanı odasında değildi. İrfan Özsert, Van'ı arayarak hakkında gözaltı kararı verildiğini söyleyerek karargaha gelmesini istedi. Bu sırada Merkez Komutanlığı ve emniyet ekipleri de nizamiyeye gelmişti. Bir süre sonra üs komutanının (Bekir Ercan Van) Amerikalı generalin odasında olduğunu öğrendik. Biz de oraya gittik, teslim olması için haber gönderdik. Sonra İrfan Özsert general odaya giderek Van ile birlikte dışarı çıktı. Üs komutanı emniyet yetkililerine teslim edildi." diye konuştu.
"Uçuşlar yasaklandı"
Denizli Çardak'taki havaalanının meydan komutanı olduğunu belirten tanık Alpay Aydoğan, o tarihte izinde olduğunu ve Ankara'da bulunduğunu söyledi.
Evinde bulunduğu sırada akşam saatlerinde üsten arandığını ve 11. Komando Tugayı'ndan yaklaşık 40 araçlık bir konvoyun meydana gelip intikal eğitimi yapacağının, ayrıca Kayseri 12. Hava Ulaştırma Üssü'nden iki nakliye uçağının meydana ineceğinin bildirildiğini ifade etti.
Durumu araştırdığını ve bağlı bulunduğu 1. Ana Jet Üs Komutanı tuğgeneral Dursun Pak'ı aradığını aktaran Aydoğan, Pak'ın uçakların inip kalkmayacağını, kendisinin düğünde olduğunu ve Eskişehir için hareket edeceğini söylediğini anlattı.
Birliğini arayıp uçakların inip kalkmaması gerektiğini, aydınlatmaları kapatmalarını, kulenin terk edilmesini emrettiğini bildiren Aydoğan, saat 01.00 civarında verilen emirlerin yerine getirildiğine dair nöbetçi astsubayın arayıp bilgi verdiğini dile getirdi.
Duruşmaya ara verildi.
Darbe girişiminin yaşandığı dönemde Adana İncirlik 10. Tanker Üssü'nde vatani görevini yapan er O.G.K, gececi filo şoförü olduğunu belirterek, akşam gazinoda arkadaşıyla otururken telefon geldiğini ve astsubay Mustafa Kel'in kendilerini filoya gönderdiğini bildirdi. O.G.K, şöyle konuştu:
"Filonun önüne gittiğimizde komutanlarımız bekliyordu. Üs komutanı Bekir Ercan Van ve diğer uçak komutanlarımız vardı. Benim aracıma yanlış hatırlamıyorsam 5 komutan bindi. Sol tarafa da harekat komutanımız geldi. 'Bugün hiç hız sınırı yok, istediğiniz kadar basabilirsiniz' dedi. Biz askeriyenin içinde normalde 40 kilometre hız yapabiliyorduk ama benim o gün 100-110 yapmamı istediler. Pistin kapısına yanaştık. Piste geçtik, 100 kilometre hızla gidiyordum. Sırtıma orada bir rütbeli vurdu, 'bas' der gibi. 140'a kadar hızımı artırdım. Delta park sahasına yanaştık. Orada uçaklara geçtiler, uçakların hareket etmesini bekledik. O ara üs komutanımız geldi. Filo komutanı ve harekat komutanını aldı yanına, uçaktan uzaklaştılar. 10 dakika falan görüştüler. Sonra tekrar uçaklara bindiler."
Bir süre sonra Ulaştırma Tabur Komutanlığına döndüklerini ve televizyon izlerken hareketlilik olduğunu gördüklerini belirten O.G.K, astsubay Mustafa Kel'e durumu anlattıklarını, onun da haberleri açıp yaşananları gördüğünü kaydetti.
Bu sırada çağrılmaları üzerine tekrar filoya gittiklerini anlatan O.G.K, araçları park ettikten sonra, emir üzerine sürücü bekleme odasına geçtiklerini ifade etti.
O.G.K, araçları çekmelerinin istenmesi üzerine filo önüne yanaştıklarını, Bekir Ercan Van'ın da araçtan indikleri için kendilerini azarladığını ve "Kesinlikle araçtan inmeyeceksiniz, biz size söylediğimiz zaman inersiniz. Siz gerekirse yatın aracın içinde, ben bir şey olursa uyandırırım." dediğini aktardı.
Uçaklar sabah iniş yaptıktan sonra filo komutanının ekibinin ve uçak bakımdan iki astsubayın araca bindiğini dile getiren O.G.K, "Filo komutanımız bir soru sordu onlara. Haberlerde bir şey var mı diye. Onlar da Meclisin bombalandığını, bir de Skorskylerin taradığını söyledi. O da 'O zaman yaptığımız eylem ses getirdi' dedi. Benim duyduğumu anladıkları zaman sustular. Ondan sonra filoya gittik. Gittiğimizde de Emrah Kuzu komutanımız vardı, tam teçhizatlı bekliyordu. İndirdik ve arka tarafa yanaştık, bekledik." ifadesini kullandı.
Eri tuvalete üsteğmen götürmüş
İncirlik'teki üste vatani görevini yerine getiren er M.E. de tanık olarak beyanda bulundu.
Şoför olarak görev yaptığını aktaran M.E, arkadaşı olan O.G.K. ile oturdukları sırada, telefon edilmesinin ardından, astsubay Mustafa Kel tarafından filoya gönderildiklerini söyledi. M.E, üs komutanı Bekir Ercan Van ile diğer komutanları araçlara aldıklarını ve piste götürdüklerini ifade ederek, ikinci kez çağrıldıklarında sürücü bekleme yerinde durmalarının istendiğini dile getirdi.
Uykularının geldiğini saat 02.00-03.00 gibi çay almak için dışarı çıktıklarını anlatan M.E, "Komutanlar ilerideydi. Biraz ses yaptık, ne oluyor diye bir hareketlenme oldu. 'Askermiş' dedikten sonra, komutanlardan biri 'Niye çıktınız?' dedi. 'Uykumuz geldi, çay için çıktık' dedik. 'Tamam biriniz gidin alın' dedi." ifadesini kullandı.
Daha sonra araçları filo önüne çekmelerinin istendiğini söyleyen M.E, araçtan tuvalete gitmek için çıktığında üsteğmen Emre Ateş'i gördüğünü kaydetti. Nereye gittiğini sorduktan sonra Ateş'in kendisine tuvalete kadar eşlik ettiğini ve çıkarken de kapıda durduğunu belirten M.E, daha sonra tekrar araca geçtiğini anlattı.
M.E, sabah da uçuştan gelenleri alıp filoya getirdiklerini, bu sırada aracın önünü kesen ve silahlı olan Emrah Kuzu'nun, içerideki komutanları görünce çekildiğini anlattı.
Tanık beyanlarının ardından duruşmaya pazartesi gününe kadar ara verildi.
08.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar ve yakınları ile müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, darbe girişiminin yaşandığı dönemde albay rütbesiyle Hava Kuvvetleri MEBS Başkanlığına vekalet eden Alper Ketencioğlu beyanda bulundu.
15 Temmuz'da çalışmalarını tamamladıktan sonra saat 19.15 gibi karargahtan ayrıldığını belirten Ketencioğlu, Oran semtindeki lojmanına gittiğini söyledi.
Televizyon izlerken saat 22.15 gibi kuzeninin arayıp Tandoğan'da bulunduğunu ve şehir üzerinde F16'ların uçtuğunu bildirdiğini anlatan Ketencioğlu, normal olmayan bu durum üzerine Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'ndeki (HKHM) MEBS personeline ulaşmak için santrali aradığını ifade etti.
Ketencioğlu, santraldeki askerin, HKHM'nin telefonunu defalarca çaldırmasına rağmen karşı taraftan cevap verilmediğini dile getirdiğini belirterek, santral nöbetçi astsubayına ulaşıp ne olduğuna bakmasını istediğini kaydetti.
Astsubayın da bölgede bağrışmalar olduğunu ve HKHM'ye inemediğini ilettiğini ifade eden Ketencioğlu, saat 23.26'da o zamanki Harekat Başkanı İsmail Güneykaya'nın aradığını bildirdi.
Ketencioğlu, Güneykaya'nın, kuvvet komutanının emriyle ele geçirildiğini düşündükleri HKHM'nin muhabere irtibatlarının kesilmesini emrettiğini dile getirerek görüşmek istediğini belirtmesi üzerine telefonu Orgeneral Abidin Ünal'ın aldığını ve merkezin muhabere irtibatlarının köreltilmesine yönelik emri tekrarladığını vurguladı.
Telefon ve muhabere yönetim sistemine yönelik irtibatların kesilmesi için telefonlar ettiğini ve bunun sağlandığını belirten Ketencioğlu, daha sonra santraldeki personele, bazı kişilerin irtibatların tekrar sağlanması için baskı yaptığını öğrendiğini de bildirdi.
Ketencioğlu, buna karşılık kapının arkasına barikat kurulmasını, kimsenin içeri alınmamasını emrettiğini kaydetti.
Vekaleten yerine baktığı MEBS Başkanı Atilla Yurttaş'ı da arayıp durumu bildirdiğini ifade eden Ketencioğlu, Yurttaş'ın İstanbul'da olduğunu aktardığını dile getirdi.
Ketencioğlu, santraldeki görevlinin, kendini MEBS Başkanı olarak tanıtan birinin aradığını ve tanımadığı için kendisine dinlettiğini dile getirerek, arayanın MEBS Başkanı olduğunu sesinden tanıdığını söyledi. Onun, harekat merkezinin irtibatlarının nasıl geri verileceğini sorduğunu bildiren Ketencioğlu, personele irtibatların kesinlikle açılmayacağı ve başkasının emirlerinin dinlenilmeyeceğine dair emirler verdiğini kaydetti.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde 15 Temmuz'da Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Vekili olan emekli Tümgeneral Cevat Yazgılı beyanda bulundu.
Yazgılı, Genelkurmay Başkanlığı'ndaki terörle mücadele koordinasyon toplantısı sonrası 19.00-19.15 gibi karargaha geldiğini belirterek, döndükten sonra harekat başkanı vekilinin uçuşların durdurulduğunu ilettiğini bildirdi. Yazgılı, "Sebep olarak da biz toplantıdayken Genelkurmay Başkanımızın yanına MİT Müsteşarı'nın geldiğini, hareketliliğin ondan sonra başladığını, muhtemelen onunla ilgili olabileceğini söyledi. Ben uçuşların durdurulduğu bilgisini hava kuvvetleri komutanımıza arz ettim." dedi.
Daha sonra yapacağı işleri takip etmek üzere ofisine çıktığını dile getiren Yazgılı, bir süre sonra Solo Türk, insansız hava aracı ve Suriye ile ilgili bazı uçuşların açıldığının bildirildiğini ifade etti.
"Şok edici bir olay"
Yazgılı, bu bilgileri de kuvvet komutanına arz ettiğini, sonrasında da Genelkurmay tarafından silah sesleri ve jet uçuşlarını duyduğunu söyledi.
Yazgılı, şunları anlattı:
"Bu sesin duyulması, bizim açımızdan baktığımızda şok edici bir olay. Harekat merkezini aradım fakat ulaşamadım. Bu sırada Hava Kuvvetleri Komutanımız aradı, 'Yazgılı ne oluyor? Darbe olduğuna dair söylentiler var burada. Bana bilgi ver.' dedi. 'Komutanım, uçuşların olmaması lazım, uçuşlar yasak. Harekat Merkezine ulaşamıyorum, bilgi aldığımda arz edeceğim.' dedim. O da bana Harekat Merkezi'ni kontrol altına almamı emretti. Ofisimdeyken İstihbarat Başkanı Aydemir taşçı, yanında bir şahıs, elinde bir tabanca geldi. 'Emir var, dışarıyla bir iletişim kurulamaması için telefonunuzu alacağım.' dedi. Aldı, bir şeyler mırıldandı ayrıldı."
Daha sonra Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'ni kontrol altına almak için emir astsubayı ile buraya gittiğini ancak kapının kilitli olduğunu ve görevli uzman çavuşun da burada bulunmadığını belirten Yazgılı, şöyle devam etti:
"Daha sonra güvenlikle ilgili bir kişiyi aldım. Aşağı indim. Kapıyı normal usullerle açmaya çalıştı, açamadı. Ben açmak için ateş etmesini emrettim. Kapıya birkaç el ateş etti fakat açmak için yeterli olmadı. Silahı da tutukluk yaptı. Biz bunlarla uğraşırken sonradan Gökmen Tarhan olduğunu öğrendiğim şahıs eksi birinci kattan bize ateş etti. Ben müdahale etmeleri için Hava Kuvvetleri Güvenlik Harekat Merkezini aradım. En kısa zamanda destek göndermelerini istedim. Gökmen Tarhan'ın da o şahıslardan olduğunu, dikkat etmelerini söyledim. Daha sonra Gökmen Tarhan bir şekilde ayrıldı."
Güvenlik Harekat Merkezi'nden gelen iki kişinin de kapıyı açmayı denediğini ancak açamadığını, bunun üzerine üst kata çıktıklarını ifade eden Yazgılı, kendisine yönelik itaatsizlik olduğunu dile getirdi.
Yazgılı, isminin Günay Köroğlu olduğunu öğrendiği bir kurmay binbaşı ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri Albay Veysel Kavak'ın kendisine kelepçe taktırdığını ifade ederek, oradaki güvenlikçilere "Madem bana kelepçe taktınız, komutanın emrini alıncaya kadar bana güç kullanan şahısları da gözaltına alın." dediğini bildirdi.
Bu sırada kendisine kelepçe taktıran Kavak ile binbaşının ayrıldığını anlatan Yazgılı, Kuvvet Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ile yapılan görüşmede emrine girmeleri emredilince kelepçelerinin çözüldüğünü ifade etti.
Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nden de Tuğgeneral Recep Ünal ile görüştüğünü dile getiren Yazgılı, "Uçuşun yasak olduğunu kendilerine bildirdiğimizi, niye bu uçakların havada olduğunu sordum. 'İletmediniz mi?' dedim. 'Komutanım, bizim emrimizi dinlemiyorlar. Emir olmasına rağmen uçuyorlar.' dedi. Ben de gelişmelerden bilgi vermesini isteyip sonlandırdım görüşmeyi. Kurmay başkanımız Hasan Hüseyin Demiraslan'a da durumu arz ettim. 'Gelişme olursa bana bilgi verirsin.' dedi." ifadelerini kullandı.
Yazgılı, Korgeneral Yılmaz Özkaya'nın da aradığını, net ifadelerle bu girişimin başarılı olmaması gerektiğini söyledikten sonra Harekat Merkezini etkisiz hale getirmesini söylediğini belirterek, bu sırada Genelkurmay tarafından tankların ateş ettiğini, camların da kırılmasından sonra Güvenlik Harekat Merkezi'ne (GHM) geçtiğini bildirdi.
15 Temmuz'da Hava Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı'nda albay rütbesiyle görev yapan Murat Islıoğlu'nun arayıp bir mesaj geldiğini ve lojistik komutanı olarak atandığını söylediğini anlatan Yazgılı, bunun üzerine ona emrin geçersiz olduğunu ilettiğini kaydetti.
Yazgılı, daha sonra Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nin faaliyetlerini sürdürmemesi için muhabere bağlantısı ile elektriklerinin kesilmesini emrettiğini, bağlı birliklere de mesaj çekmek istediğini ancak başarılı olamadığını bildirdi.
Yine de telefonla birliklere ulaşıldığı için hava kuvvetlerinde bunun yasa dışı bir girişim olduğunu bilmeyen kimsenin kalmadığına dikkati çeken Yazgılı, Islıoğlu'nun tekrar arayıp kalkmak isteyen uçakları engellemek için yapılabilecek bazı şeylerden bahsetmesi üzerine gerekenin yapılması yönünde talimat verdiğini söyledi.
Yazgılı da gözaltına alınmış
Yazgılı, ilerleyen saatlerde de merkez komutanlığından bir albayın aradığını, sonra da gözaltı işlemlerinin gerçekleştirildiğini ifade etti.
Cevat Yazgılı, sonradan isminin bir listede bulunduğu belirtilerek kendisinin de gözaltına alındığını dile getirdi.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın daha önce savcılıkta verdiği bir ifade de Akın Öztürk'ün sözlerinden bahsettiğini hatırlatarak, bunları nerede duyduğunu sorması üzerine Yazgılı şunları kaydetti:
"Biz 16'sının gecesi olsa gerek büyük bir spor salonunda kaldık. Daha sonra emniyet müdürlüğüydü herhalde, kaydımız yapıldı, küçük bir spor salonuna alındık. Üç gruba ayrıldık salonda, solda bir grup vardı. Ortada üst rütbelilerden, büyük ihtimal hepsi generaldi. Solda da başka bir grup vardı. Ben, en önde oturuyordum sol başta. Yanımda Akın Öztürk vardı, onun yanında Kemal Mutlum vardı, benim arkamda da Aydemir Taşçı vardı hatırladığım kadarıyla. Oradayken Akın Öztürk orgeneral niye başarılı olamadığı konusunda kendi kendine düşünüyordu. Kendisinin 'İsrail bizi sattı.' dediğini duydum."
Yazgılı, mahkeme başkanının, Akın Öztürk'ün bunu birisine hitaben söyleyip söylemediği sorusuna da "Yok hayır. Bunu mırıldanma şeklinde söyledi. Ne bana ne de Kemal Mutlum'a döndü. Kendi kendisine kritik yapıyor şekilde söyledi." yanıtını verdi.
Duruşmanın bugünkü bölümünde darbe girişiminin yaşandığı dönemde albay rütbesiyle Hava Kuvvetleri MEBS Başkanlığına vekalet eden Alper Ketencioğlu ile o gün Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Vekili olan emekli Tümgeneral Cevat Yazgılı beyanda bulundu.
Tanık beyanlarının ardından duruşmaya yarına kadar ara verildi.
09.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar ve yakınları ile müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Darbe girişiminin yaşandığı gün Hava Kuvvetleri Komutanlığı Güvenlik Harekat Merkezi'nde (GHM) görevli olduğunu dile getiren Naim Memiş, 15 Temmuz'da nöbetçi olduğunu ve olayların saat 21.15 gibi başladığını söyledi.
Nöbetçi amirin ön nizamiye bölgesine gittiğini ve kontrolün kendisinde olduğunu, giriş çıkışların da bilgisi dahilinde olacağını belirttiğini ifade eden Memiş, bir süre sonra Genelkurmay tarafından silah sesleri duyulduğunun bildirildiğini kaydetti.
Genelkurmay Harekat Merkezi'ni aradığını ancak oradaki görevlinin durumdan bilgisi olmadığını söylediğini anlatan Memiş, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Merkezi'ni aradığını ancak telefona da cevap verilmediğini dile getirdi.
Memiş, kuvvetteki tüm kapıların kapatılmasıyla ilgili anons yaptıklarını, bu arada kameralardan, Destek Kıtaları Komutanı İlhan Karasu'nun da komuta katına gittiğini gördüğünü, bir süre sonra da GHM'ye geldiğini bildirdi.
Karasu'nun olayın ne olduğunu sorduğunu, ona, henüz bir bilgi alamadıklarını söylediklerini aktardığını anlatan Memiş, Karasu'nun sonradan terör saldırısı olabileceğini belirttiğini, tüm giriş çıkışların kontrollü olması gerektiğini söylediğini aktardı.
Memiş, giriş çıkışların da Genel Sekreter Veysel Kavak'ın teyidi ile gerçekleştiğine işaret ederek, Tümgeneral Cevat Yazgılı'nın Hava Kuvvetleri Harekat Merkezine (HKHM) girememesi ve kelepçe takılması olaylarının ardından GHM'ye girdiğini bildirdi.
Bu arada, Yazgılı'nın Tuğgeneral Kemal Mutlum'a ulaşamadığını, ulaşıp dönüş yapmasını söylemesini emrettiğini, bunu Mutlum'a ilettiğini bildiren Memiş, Mutlum'un aramaması üzerine Yazgılı'nın bir süre sonra emri tekrarladığını ifade etti.
Memiş, ancak ikinci kez haberdar ettiği Mutlum'un Yazgılı'ya ulaşıp ulaşmadığından haberdar olmadığını kaydetti.
İlerleyen saatlerde Yazgılı'nın emirlerini dinlediklerini bildiren Memiş, daha sonra telsizden bunun bir kalkışma olduğu yönünde anons ettiklerini dile getirdi.
"Emri yerine getirdim"
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın, silah seslerinden önce komuta katından, Genel Sekreter Veysel Kavak'tan bir emir gelip gelmediğini sorduğu Memiş, şunları anlattı:
"Genel Sekreterden şöyle bir emir geldi, direkt telefonla beni aradı. Bir anons yaptırmamızı istedi Genel Sekreter. Silahların atılmasından önce mi sonra mı anımsayamıyorum ama 'Neyle karşı karşıya olduğumuzu bilemiyoruz. Bir terör saldırısı olabilir' tarzında. 'Gelen kişilerin asker ve polis kıyafetli de olabilir, girişlerine müsaade edilmeyecek, kim olursa olsun. Gerekirse çatışılacak' tarzında bir talimat verdi. Bu anonsu yapmamdaki sebep de buna benzer çok mesajlar geliyordu. Neyin ne olduğunu bilmiyoruz. Darbeyle alakalı hiçbir bilgi de olmadığından dolayı bu emri yerine getirdim. Anons çektim. Tüm kapıların kapatılması, arkadaşların dikkatli olması, neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmediğimizi söyledik. Hatta bazı arkadaşlar olayı yanlış anlamışlar galiba 'polisle mi çatışacağız' diye. Ben dedim ki hayır, ben böyle bir şey söylemiyorum, asker kanuna tabidir. İç Hizmet Kanununda silah kullanma yetkileri neyse onu uygulayacaksınız diye kendimce bir düzeltme yaptım."
Kuvvete girişler, silah ve uçak seslerinden önce yasaklanmış
Tanık Astsubay Ahmet Serhat Saydam da o gece güvenlik vardiya amiri olduğunu belirterek, B nizamiyedeyken nöbetçi amirin giriş çıkışların yasak olduğunu söylediğini kaydetti.
Kime yasak olduğunu sorduklarında da "Personele yasaklayın. General ve amirallerden de bilgim olmadan kimse girmesin. Ben kuvvet komutanının vekiliyim." dediğini aktaran Saydam, "emredersiniz" diyerek ona göre hareket ettiklerini dile getirdi.
Saydam, Genelkurmay tarafından silah sesleri gelmesi üzerine 155'i aradığını ve ihbarda bulunduğunu, bu sırada uçakların da uçmaya başladığına değindi.
Nizamiyeden ayrılmadıklarını ancak GHM'den, Harekat Merkezinden silah seslerinin geldiği anonsu üzerine oraya gittikleri bilgisini veren Saydam, Gökmen Tarhan'ın alt kata doğru bir el ateş ettiğini gördüğünü belirtti.
Saydam, Tarhan'a niye ateş ettiğini sorduğunu, onun da aşağıda birilerinin bulunduğunu ve rastgele ateş ettiklerini söylediğine işaret ederek ardından aşağıya seslendiğini ve güvenlik vardiya amiri olduğunu belirttiğini kaydetti.
Bu sırada Tarhan'ın yukarı çıktığına işaret eden Saydam, Cevat Yazgılı'nın seslendiğini ancak onunla daha önce görüşmediği için tanımadığını, sonradan da silahını bırakarak aşağı indiğini vurguladı.
Saydam, HKHM'nin önündeki uzman çavuşun da yerinde olmadığını, sonradan içeriye alındığını öğrendiklerine dikkati çekerek, Yazgılı ile D kapı bölgesine çıktıklarında Genel Sekreter Veysel Kavak ile birbirlerinin gözaltına alınmasını istediklerini söylediklerini ifade etti.
HKHM önündeyken kendisine silah doğrultan Yazgılı'yı, burada da silahını kurmaya çalışması üzerine kelepçelediklerini anlatan Saydam, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ile görüşmeleri sonrası Yazgılı'nın kelepçelerini çözüp onun emirlerini uyduklarını söyledi.
Saydam, Yazgılı'nın daha sonra GHM'ye gittiğini, kendilerinin de normal görevlerine devam ettiğini bildirdi.
Tanık Efraim Kıraç'ın da beyanda bulunduğu duruşmaya öğle arası verildi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, 15 Temmuz'da, Hava Kuvvetleri Komutanlığında kurmay başkanı vekili olan Tümgeneral Cevat Yazgılı'nın emir astsubaylığını yapan Recep Akdeniz dinlendi.
Genelkurmay'da yapılan toplantının ardından Yazgılı'nın 19.30 civarı makamına geçtiğini ve rutin işleriyle uğraştığını ifade eden Akdeniz, 21.30 gibi Genelkurmay Başkanlığı tarafından çatışma seslerinin geldiğini söyledi.
Akdeniz, bu bilgiyi komutana ilettiğini, sonrasında uçakları duyduklarını belirterek, kısa süre sonra da tuğgeneral Aydemir Taşçı'nın, Gökmen Tarhan astsubay ile ellerinde silah bulunduğu halde makama geldiğini bildirdi.
Akdeniz, "İkisinin de elinde silah vardı. Benden telefonumu istedi. Sonrasında 'Kuvvet komutanının emri var, dışarıyla irtibatın kesilmesi lazım, telefonlarınızı toplayacağım' dedi." ifadesini kullanarak bu sırada Cevat Yazgılı'nın da geldiğini ve ne olduğunu sorduğunu, Taşçı'nın aynı şeyi ona da tekrarladığını ifade etti.
Tümgeneralin de telefonunu almışlar
Yazgılı'nın, Taşçı'ya "Beni mi vuracaksın, indir silahını." dediğini ve ardından da telefonunu teslim ettiğini dile getiren Akdeniz, onlar gittikten sonra, emri üzerine kuvvet komutanına ulaşmaya çalıştığını anlattı.
Akdeniz, Yazgılı'nın kuvvet komutanı ile görüştükten sonra kendisine Hava Kuvveleri Harekat Merkezi'nin (HKHM) ele geçirildiğini ve orayı almaları gerektiğini söylediğini, silahının olup olmadığını da sorduğunu bildirdi. Silahının bulunmadığını, daha sonra B kapıya indiklerini, burada Fatih Esen astsubaydan bir silah aldığını bildiren Akdeniz, birlikte HKHM'nin önüne gittiklerini, ancak kapalı kapıyı açamadıklarını söyledi.
Akdeniz, kapıda görevli uzman çavuşun da yerinde olmadığını, Yazgılı'nın daha sonra yanlarındaki piyade astsubaya kapıya ateş etmesini emrettiğini aktardı. Kapının açılmadığını, bu sırada yukarıdan bağrışma sesleri gelmesi üzerine pozisyon aldıklarını, sonra da bir el silah sesi duyulduğunu bildiren Akdeniz, ateş eden kişinin Gökmen Tarhan olduğunu öğrendiklerini bildirdi.
Yaşanan olaydan sonra D kapıya çıktıklarını, burada Genel Sekreter albay Veysel Kavak ile Destek Kıtaları Komutanı albay İlhan Karasu, uzman çavuşlar ve güvenlikçi subay ve astsubaylar ile özel sekreterin olduğunu gördüğünü dile getiren Akdeniz, emir komutada karmaşa olduğunu, kuvvet komutanın Yazgılı'ya emir verdiğini bildiğini ancak Kavak'ın da "ben kuvvet komutanının emrini aldım" dediğini belirtti.
Akdeniz, Karasu ve Kavak'ın, Tümgeneral Yazgılı'nın emirlerine uymadığını, ayrıca Kavak'ın, kendisindeki silahın alınmasını emrettiğini de ifade ederek, er asansörünün olduğu tarafa götürülerek bağlandığını, başına da bir uzman çavuş koyduklarını söyledi.
Yazgılı'ya da kelepçe taktıklarını öğrendiğini, ancak bir süre sonra kendisinin de bağlarının çözüldüğünü anlatan Akdeniz, komutanının yanına geçtiğini, bu sırada bazı tuğgenerallerin de yanlarına geldiğini bildirdi.
Daha sonra Güvenlik Harekat Merkezi'ne (GHM) gittiklerini belirten Akdeniz, Yazgılı'nın burada ceride defteri tutulmasını, akabinde HKHM'nin telefonlarının ve muhabere yönetim sistemi bağlantısının kesilmesini emrettiğini, bu emirlerin yerine getirildiğini kaydetti.
Akdeniz, gelen generallere de görevlendirme yapan Yazgılı'nın İlhan Karasu'ya güvenmediğini, bu nedenle de başına birini koyduğunu ve Karasu'nun GHM'de arka tarafta beklediğini söyledi.
Akın Öztürk'ü Akıncı'ya götüren şoför dinlendi
Duruşmada, 15 Temmuz'da Akın Öztürk'e şoförlük yapan sivil memur A.A. da tanık olarak dinlendi.
A.A, 13.30'da Akın Öztürk ve eşini alıp Akıncı Üssü'ndeki lojmanlara getirdiğini, akşam gidecekleri söylendiği için beklediğini belirterek, kalmaya karar verdikleri söylenince oradan ayrıldığını dile getirdi.
Seyir halindeyken Akın Öztürk'ün korumalarının bulunduğu aracın yanına yanaştığını ve işaret etmeleri üzerine Şaşmaz bölgesinde bir benzinliğe yanaştığını dile getiren A.A, koruma astsubayı Can Kaya'nın Genelkurmay'a saldırı gerçekleştiğini Öztürk'e söylediğini, onun da "Genelkurmay'a gidebiliriz" demesi üzerine aracın lazım olduğunu ifade ettiğini kaydetti.
A.A, bunun üzerine lojman bölgesine döndüklerini, yarım saat kadar bekledikten sonra Akın Öztürk'ün geldiğini belirterek, buradan üs karargaha geçtiklerini anlattı. A.A, içeri girerken nizamiyede sıkıntı yaşadıklarını, ancak koruma astsubayının inip görevli askere araçta komutanın olduğunu söylemesi üzerine giriş yapabildiklerini kaydetti.
"Karargaha gittiğimiz sırada Özel Kuvvetler personeli bekliyordu kapıda. 5-6 kişiydiler. Tam teçhizatlı bir asker 'Bu inen kişi kim' dedi. Ben de 'YAŞ üyesi' dedim. 'Artık değil' dedi." diye konuşan A.A, bu sıralarda bir arabanın yanaştığını, içinden birilerinin indiğini, ancak başını direksiyona koyup o şekilde beklenmesinin istendiğini ifade etti.
Gece boyunca 143. Filoya ve gündüz 141. Filoya gittiklerini dile getiren A.A, Akın Öztürk'ün iki kez helikoptere binerek uzaklaşmak istediğini ancak bunun olmadığını anlattı.
Öztürk'e "Sen daha sonra gel" demiş
A.A, koruma astsubayı Can Kaya'nın aracına bindiğini, Genelkurmay Başkanı'nın "Ben de gelmek istiyorum" diyen Öztürk'e "Sen daha sonra gel" dediğini aktardığını belirtti.
Aracının zırhlı olduğunu ve sadece o gün Akın Öztürk için görevlendirildiğini dile getiren A.A, Öztürk'ü üs içinde beklediği sıralarda telefonunun da özel kuvvetler personelince alındığını bildirdi.
Cumartesi günü teslim olmalar sürerken derdest edilmiş Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın ve bir korgeneralin aracına bindiğini, Akın Öztürk'ün de ikinci başkan ile başka bir araçta olduğunu anlatan A.A, oradan kuvvete gittiklerini söyledi.
A.A, kuvvet karargahında bir saatten fazla beklediğini, daha sonra Akın Öztürk'ü konutuna götürdüğünü kaydetti.
Duruşmaya, diğer tanık beyanlarının ardından yarına kadar ara verildi.
10.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar ve yakınlarıyla müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Tanık G.A.Ö, 15 Temmuz'da Etimesgut'taki 11. Üs'de kulede görev yaptığını belirterek, o gün üs komutan vekili ve harekat komutanı Albay İsmail Günaydın'ın emriyle geldiğini söyledi.
Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezinin (BHHM) izinsiz iniş kalkış yapılmayacağına yönelik emri doğrultusunda pistin kapatıldığını belirten G.A.Ö'ye, Mahkeme Başkanı Selfet Giray darbeci tuğgeneral Semih Terzi'nin uçağıyla ilgili bilgisini sordu.
G.A.Ö, saat 00.00 sularında "Murat 56" çağrı adlı uçağın Diyarbakır'dan kalkış yaptığını ve havada olduğunu sistemden gördüklerini, 01.11'de BHHM'nin inişe müsaade etmesi üzerine pisti açtıklarını ve uçağın iniş yaptığını anlattı.
"Uçak indikten sonra kendi Özel Hava Alay Komutanlığındaki park yerine intikal etti." diyen G.A.Ö, bunun bilgisini de harekat komutanı ve BHHM'ye aktardıklarını söyledi.
İniş iznini BHHM'den kimin verdiği sorulan G.A.Ö, "Kendisini Binbaşı Kaya olarak tanıtan kişi ile görüştüm, uçuş kulesindeki BHHM direkt hattından. Harekat komutanımız da inişe müsaade etmemizi istedi. Bu şekilde emri yerine getirdim." dedi.
G.A.Ö, bu uçağın kimleri getirdiğine dair bilgi olup olmadığı yönündeki soru üzerine de uçağı görünce, uçağın ne maksatla geldiğine dair Diyarbakır uçuş kulesini aradığını ve Semih Terzi'nin geldiğini öğrendiğini, bunu da komutanına aktardığını bildirdi.
Terziyi önceden tanımadığını belirten G.A.Ö, "Önceden planlanmış bir uçuştu. Sonradan programın bilgilerine baktığımda 14 Temmuz'da programlandığını hatırlıyorum. Yalnız bacakları Etimesgut-Diyarbakır, Diyarbakır-Şırnak, Şırnak-Etimesgut olarak planlıydı. Diyarbakır'daki kalkıştan sonra Şırnak bacağı Etimesgut olarak değiştirildi programda." diye konuştu.
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın uçağı ile ilgili de G.A.Ö, kalkış bilgisinin görevli üsteğmen tarafından aktarıldığını, Ankara Akıncı Üssü için kalkış yaptığını da "MY" denilen uçuş takip sisteminden görüldüğünü ifade etti.
Duruşmaya diğer tanık beyanlarının ardından yarına kadar ara verildi.
11.10.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Olay tarihinde albay rütbesiyle görev yapan İhsan Kaplan, 15 Temmuz akşamı savaş uçaklarının uçuş yaptığını gördüğünü, üs komutanlıklarını arayarak durumu öğrenmeye çalıştığında 12. Üstten kendisine bilgi verilmediğini dile getirdi.
Bundan bir süre sonra Orgeneral Atilla Gülan ile telefon görüşmesi yaptığını ve birliğe gitme kararı verdiğini beyan eden Kaplan, Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nin (BHHM) yayımladığı "uçuş yapılmayacağı" emrini üs merkezlerine ilettiğini bildirdi.
Dönemin Kayseri 12. Üs harekat komutanı olan sanık Erhan Baltacıoğlu ile yaptığı telefon görüşmesine de değinen Kaplan, emri Baltacıoğlu'na söylemesine rağmen kule kayıtlarından uçakların faaliyette bulunduğunu öğrendiğini kaydetti.
Tanık Kaplan, gece boyunca BHHM ile temas kurarak uçakların kalkmamasını sağlamaya çalıştığını aktardı.
Diyarbakır'dan 2 tanker uçağı kalkmış
Tanık Ahmet Kaya, darbe girişiminin yaşandığı gün BHHM'de vardiya subayı olarak görev yaptığını, akşam saatlerinde bütün uçuşların iptal edildiğine dair emir geldiğini bildirdi. Emre uygun şekilde uçaklara iniş talimatı verdiklerini beyan eden Kaya, bir süre sonra sanık eski tuğgeneral Recep Ünal'ın BHHM'den ayrıldığını duyduğunu anlattı.
Diyarbakır'dan "Tosun" çağrı adını kullanan 2 tanker uçağının kalktığına dair kendisine bilgi verildiğini, bu adın daha önceden kullanılmadığını bildiren Kaya, bir süre sonra da 6 tane F-16'nın kalkış için hazırlık yaptığını öğrendiğini söyledi.
Bunun üzerine Hava Kuvvetleri karargahını aradığını ancak ulaşamadığını aktaran Kaya, eski tuğgeneral Ünal'ı arayarak yaşananları anlattığında, Ünal'ın kışlaya geleceğini söyleyerek telefonu kapattığını ifade etti.
Gece boyunca amirleri tarafından kendisine verilen uçuşların sona erdirilmesi emrini bağlı birliklere aktardıklarını belirten Kaya, Akıncı Üssü'ne emirleri iletmek istediklerini ancak iletişim kurulamadığını kaydetti.
Davanın görülmesine yarın devam edilecek.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Mart (2017) 'Ankara 469 sanık (ilk 486) Darbe/Akıncı Hava Üssü' davası
(13 Ekim 2018, 17:56)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: